ANNE BABALAR ÇOCUKLARIN GELİŞİMLERİNİ NASIL DESTEKLER?

ANNE BABALAR ÇOCUKLARIN GELİŞİMLERİNİ NASIL DESTEKLER?

ANNE BABALAR ÇOCUKLARIN GELİŞİMLERİNİ NASIL

DESTEKLER?

 

 

 

   Gelişim, doğum öncesinde başlayan ve yaşamın sonuna kadar devam eden değişimleri kapsayan bir kavramdır. Anne-baba olarak daha anne karnındayken çocuğunuzun gelişimini desteklemek için birçok kaynağı okur, uzmanları dinler, araştırmalar yaparsınız. Onun gelişimini desteklemek için yapabileceğimniz ilk etkinliklere daha anne karnındayken başlarsınız. Müzik dinletir, onunla konuşur en önemlisi iyi bir hamilelik dönemi olsun diye sakin kalmaya, huzurlu olmaya çabalamaya çalışırsınız.

 

 

   Onu gözünüzden sakınır. Elinizden geldiğince korumaya çalışırsınız. Yaşama ilk adımlarını atan bebeğiniz için her şeyin en iyisini yapmaya, en detaylısını düşünmeye çalışırken üstelik de onu bu dünyada en çok seven insanlar olarak acaba farkında olmadan onun gelişimini engelliyor, onun olumlu davranışlar yerine olumsuz davranışları edinmesinde rol oynuyor olabilir misiniz?

 

   Öncelikle bu soruya doğru yanıt bulabilmek için çocuğunuzun gelişim dönemi özelliklerini iyi tanımanız gerekiyor. Böylece hangi davranışların yaşına, gelişim özelliklerine uygun hangilerinin ise değişmesi gerektiğini ayırt edebiliriz. Bir çocuğun gelişimi bedensel, bilişsel, sosyal, duygusal, kişilik, ahlak, dil gelişimi gibi birçok alanı kapsar. Uyku, tuvalet ve yemek gibi temel alışkanlıklarda erken çocukluk döneminde kazanılır. Üstelik bu gelişim alanları iç içedir ve bir alan diğerini etkileyebilir. Her alan kendi içinde birçok beceriyi kapsar.

 

   Fiziksel gelişimden söz ederken aklımıza; hareket becerisinin gelişimi, günlük yaşam ve oyun becerilerini yerine getirebilecek hareketlerin gelişimi, parmak uçlarını kullanarak nesneleri tutma, bırakma becerisi, nesne/eşya kullanma, kalem vb. gibi nesneleri tutma becerisindeki gelişmeler gelebilir.

 

Anne-babaların bir yandan çocuğun fiziksel gelişimlerini desteklemek için çok sayıda oyuncak aldığını, ona fırsatlar sunduğunu görürken diğer yandan onu desteklemek amacıyla ne yazık ki onun adına onun yapması gerekenleri yapmaya çalıştıklarını görebiliyoruz. Son derece iyi niyetle yapılan bu yardımlar çocuğun uygun yaşa geldiği halde kaşık tutamamasına ve yine yaşı geldiği halde kalem tutamamasına, kendi yatağında uyuyamamasına, giyinip soyunmakta veya dişini fırçalamakta zorlanmasına yol açabilmektedir.

 

   Bir bebek yaklaşık bir yaşındayken çatal ile bir yiyeceği alıp ağzına götürebilir ya da bu fırsattan yoksun kalan çocuk 5 yaşına geldiğinde hala ebeveyni tarafından beslenebilmekte, dünyaya sağlıklı geldiği halde bir engeli varmış gibi gelişmeye çalışabilmektedir.  Onları bu kadar severken ve onları en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken onların kendilerine yeten bireyler olmalarının önüne neden geçildiğinin bir kez daha sorgulanması  gerekmektedir.

 

Çevremizde televizyon olmadan yemek yiyemeyen, önünde tablet olmadan ağzını açmayan, bir çok yiyeceğin tadını bilmeyen, ağzına meyve almadan büyümeye çalışan veya bir parça köfte parçası boğazına takıldığında çıkarmaya çalışan çocuklar gözlemliyoruz. Beş yaşına geldiği halde çiğnemeyi bilmeyen sadece çorba kıvamında sunulan yiyecekleri yiyen ve aylarca çiğneme becerisini geliştirmek için uğraş verilen çocuklar bir oluyor. Onları bu kadar çok severken, akranları okulda yemeğini bitirip pekiştireçlerini alırken sizin çocuğunuz bu beceriden yoksun (ki yoksun olması için hiçbir sebep yokken), ne yapacağını bilmez bir şekilde etrafı izliyor. 

 

   Neyse ki çocuklar fırsat verildiğinde bu becerileri çok hızlı kazanabiliyorlar. Aynı çocuk anaokuluna öğretmenlerinin çabası, akran modeli, kararlı ve tutarlı yaklaşımın sonucunda yemeğini yemeye, üstelik farklı yemeklerin tadına bakmaya başlıyor. Okul tarafından, ailelere bunun ne kadar önemli bir beceri, bir alışkanlık olduğu tekrar tekrar anlatılıyor. Ancak aile“ Sizinle yiyor ancak bizimle yemiyor.“ diyor. Bir çocuk kendisi için en doğru kararı veremeyebilir. Her gün patates, makarna, köfte yemenin ne kadar sağlıksız olduğunu yorumlayamayabilir.

 

   Yemeğini kendi başına yiyen çocuk “Ben bunu becerebiliyorum.“ diye düşünmeye başlıyor. Bu düşünce bir yandan çocuğun özgüvenini ve sorumluluk duygusunu geliştirirken diğer yandan girişimde bulunma davranışını da pekiştirmektedir. Psikomotor beceriler geliştikçe çocuğun dökmeden yeme, sınırlı boyama, makas kullanma, ipe boncuk dizme ya da ayakkabı bağcığını bağlama becerileri de gelişecektir.

 

   Yine nasıl ki okul öncesi veya okul çağında yemek yedirmeye devam ediliyorsa benzer şekilde bu dönemlerdeki çocuklarla aynı yatağı paylaşmaya da devam ediliyor. Oysa bir bebek hastaneden geldiği akşamdan itibaren kendi yatağında yatabilir. Burada bebeğin sesini duyabileceğimiz bir mesafede olmak önemlidir. Çocuğu ile uyumaya devam eden aileler kendilerine “Ben mi yoksa çocuğum mu benimle uyumak istiyor?“ sorusunu sorabilirler. Uyku da yemek gibi bir alışkanlıktır.

 

    Altı yıl birlikte uyuduğunuz çocuğunuzun bu alışkanlığından vazgeçmesi o kadar kolay olmayabilir. Zaman zaman da aileler “Akşamları bir türlü uyutamıyoruz.“, “Gece yarısı oluyor hala uyumamak için direniyor.“ diyebiliyorlar. Uyku öncesi oynanan oyunlar, uykuya geçiş hazırlıkları en önemlisi uyumak için yatağa giren çocukla kurulan iletişim şekli ve yoğunluğu uyku alışkanlığı üzerinde rol oynamaktadır. Çocukta yemek, uyku, tuvalet alışkanlığı ebeveynin tutarlı, kararlı tutumu ve yaklaşımı ile birlikte edinilen davranışlardır.

 

   Dikkat, belirli bir anda belirli bir uyarana odaklanabilme becerisidir. Gün geçtikçe daha fazla sayıda çocuğun okullarda sınır problemi yaşadığı, akranlarına yönelik öfke tepkileri gösterdikleri, gerçeklik algılarının zayıfladığı ve göz kontağı sürelerinin kısaldığı ifade edilmektedir. En önemlisi de bazı çocukların bir oyuncakla karşılıklı eğlenerek nasıl oynanır veya teknolojik aygıtlar olmadan zaman nasıl geçirilir, bunu bilmediklerini görüyoruz.

 

   Bir aile ortamında veya bir tatil yöresinde anın keyfini çıkarmak, çevredeki güzelliklerin farkına varmak yerine ellerinde tabletleri ile oyun oynamaya çalışan çocukları görebiliyoruz. Dünyaya sağlıkla gelmiş, belki de organik olarak dikkat eksikliği olmayan çocuklarımızın kendi ellerimizle dikkatini sürdürmekte zorlanan, tahammülsüz, öfke krizleri geçiren çocuklar haline gelmelerine sebep olabiliyoruz. Her şey de olduğu gibi bu konuda da bir sınır olmalı, diyoruz. Çünkü biliyoruz ki belli bir yaşa kadar çocukların oto kontrolü zayıftır ve bizim onlara sınırları öğretmemiz gerekiyor. 

 

  Çocuğa sunulan uyaranlar onun gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir. Zamanın önemli bölümünü robotlarla, silahlarla, bilgisayar oyunlarıyla oynayarak geçirmek yerine çocuğa farklı oyuncaklar sunularak, onun diğer oyunları ve materyalleri tanıması sağlanmalıdır. Oyuncakların yanı sıra, kitap okuma, sinema ve tiyatroya gitme, sosyal bir etkinliğe katılma da çocuğun gelişimi açısından son derece önemlidir. Özellikle çocukla birlikte oynanacak oyunların değeri göz ardı edilmemelidir. Yine çocuğun gelişiminde akranların etkisi de çok büyük bir yere sahiptir.

 

  Olumlu becerilerin gelişmesi ve istenmeyen davranışların önlenmesinde arkadaşlık ilişkileri çocuğun yaşamında önemli bir yere sahiptir. Bazen ailenin kazandırmakta zorlandığı birçok davranışı çocuk, akran etkisi ile çok daha kısa sürede kazanılabilir. Okullarda birçok istenmeyen davranış arkadaş ilişkileri yolu ile önlenebilir, değiştirilebilir.

 

  Soru sorma, davranışının sonucunu kabul etme, ikilem ile başa çıkma, selamlaşma, davranışının sorumluluğunu alma, hatalarla başarılı şekilde baş etme, kendini takdir etme, arkadaş edinme, akranları ile işbirliği kurma gibi sosyal becerileri akranlarına göre daha az gelişmiş çocukların da akran ilişkilerinde güçlükler yaşadıkları ve bu güçlüklerle başa çıkmada zorlandıkları görülmektedir.

 

  Prematüre doğan ve bu nedenle uzun süre evden dışarı çıkarılmayan, eve başka çocukların kabul edilmediği bir ortamda büyüyen, benzer şekilde kronik bir hastalığı olduğu için akranlarından uzak kalan çocukların da akranları ile nasıl etkileşime gireceğini bilemeyen çocuklar oldukları görülmektedir.

 

  Arkadaş ilişkilerinin gelişmesi için öncelikle aile, çocuğun içinde yer alabileceği bir sosyal ortam yaratmalıdır. Bu ortam diğer çocukların eve davet edilmesi, çocuğun akranlarının bulunduğu ortamlara götürülmesi, okul öncesi yıllarda yuvaya ya da anaokuluna başlaması şeklinde olabilir. Okul çocuğa çok sayıda fırsatlar sunar. Bu ortamda çocuk beklemeyi, sıra almayı, paylaşmayı, kendini ifade etmeyi ve daha pek çok beceriyi kazanmaya başlar. 

 

  Anne-babalar kendi arkadaş ilişkileri ile çocuklarına model olmalıdır. Çocuklarına filmler, kitaplar, oyunlar vb. yoluyla doğru modeller sunmalıdır. Her gün saatlerce saldırgan davranışlar gösteren bir film kahramanını izleyen ya da saldırganlık içeren oyunlar oynayan bir çocuğun bu kahramanlardan olumsuz etkilenmemesi mümkün değildir. Özellikle de okul öncesi yıllarda ve ilköğretimin ilk yıllarında çocuklar kendilerini bu kahramanların yerine koymakta ve benzer davranışları akranları üzerinde denemeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle çocuklara uygun modelleri sunmak  ebeveynlere düşmektedir.

 

  Sonuç olarak; onun fiziksel sağlığı, fiziksel gelişimi, bilişsel, sosyo-duygusal, kişilik, ahlak, dil gelişimi gibi tüm alanlarda mutlu, kendine yeten, özgüvenli bireyler olarak yetişebilmelerin de ailenin rolü çok ama çok önemlidir. Okul-aile işbirliğinin değeri ise tartışılamaz. Kuşkusuz aile ve okul ortamında çocuklara, çevrelerindeki bireylerin olumlu yaklaşımı, olumlu geri bildirim vermeleri onların gelişimini daha fazla destekleyecektir. Olumlu geri bildirimi nasıl verelim? Olumlu geri bildirim; olumlu davranışın hemen ardından, davranışı tanımlayabilecek şekilde ifade edilmelidir. Örneğin; “Çalışmanı bitirinceye kadar yerinde oturdun, çaba harcadın, daha önce yemediğin yemeğin tadına baktın, sıranı bekledin.” vb. gibi ifadeler olumlu davranışların pekişmesini sağlayacaktır.Bu yüzden hayatboyu süren bu evebeyn çocuk ilişkisinde sağlıklı bir etkilelim içerisind ilerlemek çok önemlidir.

 

Benzer Haberler

ÇOCUKLAR ŞİDDETİ NASIL ÖĞRENİR? Gün geçmiyor ki, farklı farklı kanallardan şiddet içerikle... Devamını Oku
Kültürün Çocuklar Üzerindeki Etkisi Devamını Oku
AİLE -TOPLUM-ÇOCUK İLİŞKİSİ Aile, sürekli bir gelişim ve değişim süreci içerisindedir. Ekonomik koşulların zamanla değişmesi ve endüstrinin gelişmesi sonucu olarak geniş ve ata... Devamını Oku